Erkenci Ekim


ekim erken soğudu
yeni yeni iyileşiyorsun
karamsar değilsin
yılgınlığın ketum değil
erken kalkılan sabahlar
romantikleşiyor bile bazen
kuru temizlemeciden gün yüzüne
oradan da sarıyer'e giderken

sonra sabır öğüten trafikte
büyükbaşların konvoyunu beklerken
radyoya geçiverirsin birden neden bilinmez
aklına düşmüştür çünkü
kardeşin çocukken bile hüznü
tanırmış getirdiği armağanlardan

Flaş Haber

 

Tok tutmaz ilhamında saçmalığın

Hababam kelepir mutluluklar

Tasalar tasmalar tasarılar

Tasını doldurmuş şark kurnazlarının

Zehrettiği gençlik

Bilirsin ki öfken karavana

Gece geciktikçe hırçın balerinler döner kafanda

Döner durur kafanda döner durur

Bıkkın nakarat

Anlamsız meşakkat

 

Şerefli bir veda aranır mahzenlerde

Sabahlamaya değer geceler anılır

Yollar arıtacaktır bizi, inanılır

Korkular serüvene çıkmazsa yaşlanır

Kadehler kırılmaz dilenci tası gibi sonra

Bıkkın nakarat

Hasretsiz malumat

 

Dileklerin gerçek olduğu zamanlardan

Paranoyak masallara inanan halkların

Kendi kaderini ziyan etme hakkı

Böyle buyurdu piyasa

Bıkkın nakarat

Tatlı sakatat

Çaresizlik Resmi Geçidi

Bazı hatalar classified

Üstüne kalan bir kirpi cesedi

Sarayın yosunlu havuzunda gece senfonisi

Karanlıkta heyecanlı öpücükler

 

Böylesi çılgın bir yalnız değildin sen

Böyle masumiyeti kör

Körelmiş bir nabız gibi ilk öpüşün

Derim ki işte ve nihayet gün

Batmış olmalıdır saçlarından

Bense eziyorum bedavasını

Hocaların rüyasında ölüyüm

Düştüm ayıklığın kuyularına

Bu gülünç suçlar mevsiminde

Görünür gibi yapıyorsun

Yetiyor ergo suma

 

Kimseye kızdığım yok aslında

Bu kasa her zaman kaybeder

Kardeş katline fetva veren

Dostlarım sultan olamadı

Geçti iş işten

Herkesin canı tatlı

Sultan Üçüncü Mehmet

-          Süleyman vermiş ona Fatih’in adını -

On dokuz kardeşini katletmiş

-          Kundaktakine dek -

Sefer dönüşü sonra bir

Meczuptan öğrenmiş ecelini

O günden kelli tadı kalmamış canının

Kesilmiş yeme içmelerden

Gitmemiş Sultan Ahmet babasının kabrine hiç

 

Deli Hasan Kütahya’yı yakabilir

 

Canım sen onlara bakma

En büyük nasıl eşit değildir nedene

Kasa kaybeder gibi görünür bazen

Newton bir rahipmiş

Havva’sız bir hesapla düşmüş başına

Tarihsiz bir zamandan

Doğanın zarları

-          Einstein rastlansıllağın perspektifine

-          dikkat çekiyor olmalıydı

-          Tanrı zar atmaz derken –

Amor fati

 

Amor fati

Oysa haberler hep kötü

Çaresizlik hep rahat

Sokaklar karışır demese biri

Demese yakabilir sokakları Deli Hasan

Aklıma gelmeyeceksin sanki

Kimi dünden razıdır bir tebessüme

Kiminin kalbi yelken açar fırtınaya

Teselliye koşar kırılınca böyle kimi

Dalar yarım kalan düşlerin

Boğulmuş güzelliğine


Başka Günler


 hileli hazların hüznünden

çocuk gamzelerine sığınırım

ağustosla selamlaşırım sonra

boş sokakların huysuz tellağı

başka günleri olmalı derim ömrümüzün

uçurumsuz bir dünyanın uğultusunda

yüzümüz olmalı kendimize seslenmeye

ki saklayabilsin bizi kader uzak yollardan esirgesin


biliriz belki sonra bilinmesi gerekeni

bir ölümsüzlük daha çökmeden üstümüze

yaşlı şair mucizesizlikten yakınadursun

serüven desek kafi

düşümde görmüşüm seni

 

korkuların kahreden kokusuna

gücenir balkon fesleğenleri

fırtına öncesi hissizliğidir bu

işte budur rüyasız uykularda

gömülsem kokuna

yeni doğmuş ölüler gibi dediğim

kurtulsam başvuru tarihlerinden

ve saltanatından sahte peygamberlerin

 

eve dönerken köpekler sorular gibi uyuyorlar

çeşitlenen tesellilerin bozulmuş kaymakları

hangi renk korur insanı bu yağmurdan

birlikte beklemezsek yarım tabloları

kaygıların zaferi hep buruk değil mi zaten

korkularla savaş haince değil mi hep

 

günler

peşim sıra devrilen taşlar

fokurdayan denizinden geçerim gençliğin

arkadaşlar kim bilir neredeler şimdi

hangi mevsimden bihaber

yoksa hala köşe başlarında saklarlar mı

sigaralar ardına masum tedirginlikleri

ya gelmezse

ya gelirlerse

kimi tövbesi yok bir günahın

son demlerinde eriyor

kendinin acı bir hatırası halinde

uzanıyor son nefesine

anlayamadan açlığını


başka günleri olmalı ömrümüzün

başka günlerinde ömrümüzün çünkü

yetmez olur ahmakların temizliği

dupduru kendimizizdir akarız birbirimizden

cıvıl cıvıl okul bahçesinde çocuk sesleri

tütsüler ve eksik koymaz hiçbir şeyi

huzurdur tozları uçuşan ışıl ışıl

kara perdeden sızan güneşte


Son Kadehin Küskünleri

damlatan çeşmenin bozuk ninnisiyle

doymadığımız uykuların rüyasını paylaştık

sabah ucuz tavuk burger kahvaltısı

mide yangınına körüklü otobüsler

özlenmez ki bu acılar şu gençlik seslenmese

adını bizzat verdiğimiz kadınlar mevsimiydi

eylül ve ankara hep tanıdık kalsın diye

 

tanıdık kalsın diye hep eylül ve ankara

davetli düşmanları ömrümüze buyur ettik

hatırla büfenin dibinde bulduğum elli lira

sıhhiyede çorba içmiştik aklımız onlarda

aklımız onlardaydı fikrimiz onlarda

gün yüzüne çıkar metro ivedik durağında

içimizde aynı türkü başlardı bilirdik

anılarımız serilmişti çoktan akşam pazarına

 

unutulanlar çoktan hak etmişlerdi unutulmayı

unutulmayı öğrenemedi eylül ve ankara

Buz


Yanlış bir seçenek miyim, önemli

Kimse iki defa ölemez

Yıkılmış bir şehir kadar delice

Hangi fark sağ çıkar bu sisten

Yakamda yüzümün ne işi var

Aklına ilk gelen şık doğrudur

Yeterince pişmansan

Çocukları umursamıyorsan

 

Şanslı bir akşam gibi bakmaktaydın

Tatlı tatlı çıkan bir ateş

Bütün yüzlerine yerleşti

Büsbütün bir yüz oldun bana

Hevesli bir esaret

Saklı günahlardan

Mümkün bir aşka giden

Cesetlerin yüzdüğü nehir

 

Bu göz değil ki yumasın

Baş ağrıları ve ertelemeler

Zorunsuz uykuların keyfi

Zorunlu uykuların vicdanı

Çocukluğum artık seslenmiyor bana

Sakladığımız sırrın talibi yok

Ütü yaparken açtığın şarkıların

Hiçbirini hatırlamıyorum

 

Hepsi birbirini andırıyor bu paraların

Hiçbirini hatırlamıyorum

Yasaklı intihar haberlerini

Sokak röportajlarını

Ziyan edilmiş acıları

Hiçbirini

Karlı sayıyorum kendimi

Sıcak bir yuvam var hala

Telaşım buz gibi gerçek